doga

Circle of Control: Doğayla Bağ Kurmanın İnsan Üzerindeki Olumlu Etkileri​

Circle of Control: Yeni bir yaşam yolu kurmak

Doğa, tüm canlılar için en büyük ilham ve yaşam kaynağı. Yemyeşil çimenleri, rengarenk çiçekleri, gölgesini esirgemeyen ağaçları, huzur veren kuş cıvıltıları, cömert toprağı ve daha nicesi ile doğa, her canlı için paha biçilemez bir öneme sahip. Bir düşünün kendinizi doğanın kollarına bıraktığınızda hiç kötü hissettiniz mi? Yalın ayak çimlerin üzerinde dolaşmanın, dalgaların arasında tuzlu hayallere dalmanın, mevsim geçişlerinin izleriyle büyülenmenin, yağmuru teninizde hissetmenin ya da gün batımını seyre dalmanın verdiği o muhteşem iyi hissettiren duyguyu bu kadar yoğun yaşatabilen başka ne var ki! Doğanın bu iyileştirici gücünün farkına varmak, yaşamın tadını doyasıya çıkarabilmeye imkan vermesinin yanı sıra sağlığımızı bütüncül olarak destekleyebilmek açısından da oldukça önemli.

Japonlar doğanın bu gücünü anlatmak için Shinrin-yoku terimini kullanıyorlar. 1982 yılında Japonya Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık Bakanlığı tarafından sunulan bu terim dilimizde ‘orman banyosu’ olarak geçiyor. Yani, ormanın içinde olmak, doğayla temas etmek anlamına geliyor. Adeta bir ekoterapi, diğer bir deyişle doğanın terapisi olan orman banyosu temelinde insanın doğal unsurlarla zaman geçirmesine odaklanıyor. Ormanda yürümek, sahil kenarında kumların üzerinde oturmak, çimlere uzanmak ya da yalnızca bir manzaraya karşı nefes alıp vermek… Yapılandırılmış veya yapılandırılmamış aktivitelerle doğanın içerisinde geçirdiğimiz her zaman, görebildiğimiz ya da farkına varamadığımız pek çok fayda sağlıyor. İşte doğanın bize ve yaşamlarımıza olan katkıları:

Sakinlik veriyor

Modern çağın vebası olarak tanımlayabileceğimiz stresin çoğumuz için kaçınılmaz olduğu net bir gerçek. Aciliyet kültürü, yetişmeyen işler, kısıtlı zaman, hızlı tempo, küresel krizler ve daha nice olumsuz sebep, sık sık yoğun strese maruz kalmamıza zemin hazırlıyor. Doğa ise bize adeta günümüzün bu telaşlı temposundan kaçıp nefes almak için bir fırsat sunuyor. Bir nevi stresin panzehrini bizlere sağlıyor. Araştırmalar, doğada zaman geçirmenin stresi azalttığını, zihinsel rahatlama sağladığını ve kaygı bozukluğu, depresyon riskini düşürdüğünü gösteriyor. Doğanın huzur ve sakinlik veren atmosferi, ruh halini iyileştirirken zihnimizi yeniden tazelik ve enerji ile dolduruyor.

Bütüncül sağlığı destekliyor

Doğa, yalnızca huzur vermekle, stresi azaltmakla kalmıyor aynı zaman fizyolojik katkılar da sağlıyor. Pek çok araştırma, doğada zaman geçirmenin daha düşük nabız hızı ve daha düşük kan basıncı ile ilgili olduğunu gösteriyor. Ayrıca, doğada zaman geçirmek stres hormonu düzeylerini düşürdüğü için bağışıklık sistemini de güçlendiriyor. Öyle ki yalnızca ‘iyi’ hissetmek için değil, ‘sağlıklı’ olmak için de doğadan destek alabilir, vücudunuzdaki tüm işleyen sistemleri destekleyebilir, bütüncül iyi olma halini kendiniz için sürdürülebilir bir forma dönüştürebilirsiniz. Açık havada zaman geçirirken soluduğunuz temiz hava ile yalnızca ciğerlerinizi oksijenle buluşturmaz, zihninize de yepyeni bir soluk aldırmış olursunuz. Hem fiziksel hem zihinsel sağlığınız için doğada zaman geçirmeyi ihmal etmeyin.

Merak ve keşif duygusunu canlandırıyor

Küçük yaşlardayken her şeye meraklı gözlerle bakan insanoğlu, büyüdükçe o merak duygunu ne yazık ki yitirmeye başlıyor. Ancak doğa, keşfetmenin tutkusunu her seferinde yeniden yeşertmeyi başarıyor ve bizi hayatta daha canlı tutan, yaşadığımızı hissettiren, enerji kaynağımız haline dönüşen ‘merak’ımızı adeta alevlendiriyor. Bazen bir toprağın üzerinde gizlenmeye çalışan küçük bir mantarda, bazense tepelerin ardından göz kırpan gökkuşağında keşfedilmeyi bekleyen harika güzellikler olabilir.

Yaşam doyumunu artırıyor

Doğa ile temas içinde olma, yaşamın anlamını daha derinlemesine keşfetmek için de harika bir fırsat. Doğa, hem kendimizi hem de dünyayı daha iyi anlamak, günlük hayatın telaşından uzaklaştığımızda neleri kaçırdığımızı görmek ve yaşamdan aldığımız doyumu artırmak için mükemmel bir araç. Belki bir rüzgarın esintisinde, belki bir akarsuyun sesinde, belki de bir çiçeğin havaya karışmış kokusunda, yaşam puzzleımızın eksik kalan parçasını tamamlayabiliriz, çünkü doğa bize bu şansı verir, tek yapmamız gereken farkına varmak!

Dengeli bir yaşam sağlıyor

Doğada sürekli bir değişim-dönüşüm olduğu gibi asla bozulmayan bir denge de vardır; bu da yaşamlarımızda çoğu zaman yitirdiğimiz dengeyi yeniden inşa etme konusunda güçlü bir ilham kaynağı ve motivasyon olabilir. Çünkü doğa sadece dış dünyayla değil, aynı zamanda iç dünyamızla da bağlantı kurmamıza izin verir. Özümüze dönme fırsatı bulduğumuzda -ki toprak ana bu konudaki en güçlü araç- içsel dengemizi yeniden kurabilir, dış dünya ile olan ilişkimizi de gözden geçirerek dengesiz kısımları düzenleyebiliriz. Hayatta dengeyi ne kadar koruyabilirsek, ruhumuzu o kadar besleyebilir, yaşamın tadına o kadar varabiliriz.

Yaratıcılığı besliyor

İnsanlığın ilk zamanlarından bugüne, doğanın birçok sanatçı için ilham kaynağı olduğunu biliyor muydunuz? Yazarlar, şairler, müzisyenler ya da ressamlar eserlerini yaratırken ihtiyaç duydukları ilhamı doğanın kendisinden karşılayabiliyorlar. Dalgaların hoyratlığına tanıklık etmek, kurumuş yapraklarını döken bir ağaçtan hayat dersi almak, ormanın sessizliğinde derin düşüncelere dalmak ya da gecenin karanlığından parlayan yıldızların ışıltısından etkilenmek, yaratıcılığın en güçlü destekçisi haline gelebiliyor. Doğanın döngüleri, renkleri, kokuları adeta sonsuz bir ilham kaynağı olmayı başarıyor.

Bilinçlenmeyi sağlıyor

Doğanın bize, yaşamlarımıza sağladığı faydalar kadar bizim de doğada zaman geçirmemizin doğaya katkıları var. Kendimiz için, sağlığımız için, daha doyumlu, daha tatminkar bir hayat için doğa ile temas ettikçe ona karşı daha duyarlı hale geliyoruz. Bu da doğa ile empati kurmamıza ve onu korumak için daha dikkatli davranmamıza zemin hazırlıyor. Çevre bilincini geliştirmek, doğayı korumak, sürdürülebilir alışkanlıklar kazanmak ve dahası gelecek nesillere kendi kendine yetecek ‘daha yeşil bir dünya’ bırakmak için doğa ile aramızdaki bağı güçlendirmeye devam etmeliyiz. Aramızdaki güçlü bağ, hem bize hem de doğanın kendisine çok iyi gelecek!